ATATÜRK
 

Nüfus Cüzdanı:
 
993.815-B seri ve 51 sıra numaralı Nüfus Hüviyet Cüzdanı27 Mart 1923 tarihinde Ankara Nüfus Müdürlüğünce verilen nüfus cüzdanına göre, Boy: Orta, Saç: Sarı, Kaş: Sarı, Göz: Mavi, Burun: Adeta, Ağız: Adeta, Bıyık: Sarı, kesik, Sakal: Tıraş, Çene: Uzunca, Çehre: Uzunca, Renk: Beyaz, Alamet-i farika-i tabiiye: Tam, İsim ve şöhreti: Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Tarih ve mahall-i veladeti: Selanik, 1296, Pederinin ismiyle mahall-i ikameti: Tüccardan müteveffa Ali Rıza Efendi, Validesinin ismiyle mahall-i ikameti: Müteveffiye Zübeyde Hanımefendi, Sanat ve sıfat ve hizmet ve intihab selahiyeti: TBMM Reisi ve Başkumandan, Müteehhil ve zevcesi müteaddid olup olmadığı: Bir zevcesi vardır, Derecat ve sunuf-ı askeriyesi: Müşir, İkametgâh ise Hacı Bayram Mahallesi 161/1 idi. [1]

Yeni alfabesinin kabulünden sonra yenilenmiş nüfus cüzdanlarından “993.814-B seri ve 51 sıra numaralı” cüzdanda adı: Kemal, soyadı Atatürk, “993.815-B seri ve 51 sıra numaralı” cüzdanda adı Kamal, soyadı Atatürk, Meslek ve İçtimai vaziyeti: Reisicumhur, Medeni hali: Evli değildir, nüfus kütüğüne yazılı olduğu yeri ise Ankara Vilâyeti Çankaya Mahallesi Hane No. 139, Cilt: No. 56 ve Sahile No. 49 olarak yazılmıştır.

Çocukluk ve gençlik yılları (1881 – 1905)
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik, Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi (Bugünkü Apostolu Pavlu Caddesi No: 75, Aya Dimitriya Mahallesi, Selanik, Yunanistan)’nde bugün müze olan 3 katlı ve 3 odalı ve pembe boyalı evde doğdu.[2][3] 1839′da Kocacık’ta doğduğu sanılan babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır’a bağlı Debre-i Bâlâ (Yukarı Debre)’dandır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım’la evlendi. Bu çiftin Fatma (1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu.[4] Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler. En küçük kardeş Naciye, Mustafa Kemal’in Harp Okulu’nu bitirdiği sene, oniki yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım 1956 yılına kadar yaşadı.

Eğitim Hayatı
Öğrenim çağına gelen Mustafa, annesinin isteğiyle Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, daha sonra babasının isteğiyle Mektebi Şemsi İbtidai (Şemsi Efendi Mektebi)’ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği’nde Hüseyin dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik’te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.

Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi’ndeki ev 1870′de Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878′de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır. Ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[5]

Kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde Hanım ve AtatürkMustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi’ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey anlamı mükemmellik, olgunluk olan “Kemal” adını verdi.[4] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal’in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi’ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli bir subay Hasan Bey’in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi’ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi’nde Tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal Efendi’nin tarih’e olan merakını güçlendirdi.[6] Bu okulu ikincilikle bitirdi.[7] 13 Mart 1899′da[8] İstanbul’da Mekteb-i Harbiye-i Şahane (Harp Okulu)’na girdi. Birinci sınıfı 27. ikinci sınıfı 11. üçüncü sınıfı 1902′de Mülazım (Teğmen) rütbesiyle, 549 kişi arasından, piyade sınıf sekizincisi (1317 – P.8) olarak bitirdi.[7] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi)’ne devam etti ve 11 Ocak 1905′te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.[9]

“Atatürk’ün evi” (Apostolu Pavlu Cad. No: 75, Aya Dimitriya Mah., Selanik, Yunanistan)
Atatürk’ün doğum tarihi
Atatürk’ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Kendisi de bilmiyordu. Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925′ten sonra Türkiye’de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak noktaları, Atatürk’ün kaydedilen doğum yılı olan 1296′nın yanında hicri veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hale getirmiştir. [10] Faik Reşit Ünat araştırmaları sırasında Zübeyde Hanım’ın Selanik’teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular Atatürk’ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise kış günü (ocak veya şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk’ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal’in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo Zübeyde Hanım’ın 23 Kânunievvel 1296′da doğduğunu söylediğini belirterek Atatürk’ün 23 Aralık 1880′de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli Atatürk Müzesi’nde gösterimde bulunan Atatürk’ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[10] 1882 doğumlu olan Ali Fuat Cebesoy Şişli’deki evinde kensidinin Rauf Bey’le ben senin ağabeyin sayılırız. Çünkü ikimiz de senden birer yaş büyüğüz diye konuştuğunu kaynak göstererek “1881 tevellütlü” olduğunu yazmıştır.[11]

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin Atatürk’ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen’in bir jestinin sonucudur. Atabinen’in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs’ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk’ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için Atatürk’ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs’ı önermiştir. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir. Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Atatürk’ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958′deki bir basın konferansında Atatürk’ün doğum tarihini Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir. Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart 1297′ye denktir, Atatürk’ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[10]

Atatürk’ün Rumi 1296′da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk’ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. Atatürk’ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881′e denk geliyor olabilir. Atatürk’ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[10]

Erken Meslek Hayatı, 1905-1914

Şam’da staj ve İttihat ve Terakki Cemiyeti
1905-1907 yılları arasında Şam’da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte 5.Ordu emrinde görev yaptı. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit Bey ve askerî tabip Mustafa Bey (Cantekin) ile birlikte ‘Vatan ve Hürriyet’ adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordu’dan izinsiz Selânik’e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)’in yardımıyla karaya çıktı ve orda cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa’ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey’e Mısır sınırında Bîrüssebi’ye gönderildiğini birdirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey’i Bîrüssebi’ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam’a gönderildi.[12] 20 Haziran 1907′de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907′de 3.Ordu’ya atandı.[9] Ancak Selânik’e vardığında ‘Vatan ve Hürriyet’in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye oldu (Üye numarası: 322)[13]. 22 Haziran 1908′de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[9]

Kıdemli Yüzbaşı
Birinci Libya görevi (1908)
23 Temmuz 1908′de Meşrutiyet’in ilanından sonra sonbahar aylarında İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere Trablusgarp (bugünkü Libya’nın bir parçası)’a gönderildi. Burada 1908 Devriminin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[14] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyancı bir şeyhin evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek asker ordusu planlamaya başladı.[15]

Hareket Ordusu (1909)
 
Picardie Manevralarına katlan davetli gözlemci subayları arasında (Sağdan dördüncü: Mustafa Kemal Bey, Fransız Albay Hirschauer’un açıklamasını dinlerken)13 Ocak 1909′da 3.Ordu’ya bağlı Selânik Redif Fırkası’nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909′da Meşrutiyete karşı başlayan 31 Mart Hadisesi’ni bastırmak üzere Selânik ve Edirne’den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909′da İstanbul’a girecek olan Hareket Ordusu’na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmayı başkanı oldu. Daha sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu]] Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu.[9]

Mustafa Kemal Bey, 12 – 18 Eylül 1910′da Fransa’da düzenlenen Picardie Manevraları’na gönderildi. Burada uçakların deneme uçuşuna davet edildiyse de yanındaki komutanının uyarısıyla uçağa binmedi. Bineceği uçak yere çakıldı ve uçağın içinde bulunanlar öldü. Bazı yazarlar, ömrü boyunca uçağa binmeyen Atatürk’ün bu davranışını, Picardie Manevraları’nda yaşadığı olayın ardından temkinli davranmasına bağlamışlardır.[16][17]

Mustafa Kemal Bey, dönüşünün ardından 27 Eylül 1911′de İstanbul’da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.

Trablusgarp Savaşı, 1911-1912
 
Trablusgarp Savaşı’nda, Mustafa Kemalİtalyanların Trablusgarp’a saldırısıyla 29 Eylül 1911′de başlayan Trablusgarp Savaşı’nda, Mustafa Kemal Bey de diğer İttihatçı arkadaşlarıyla birlikte 18 Aralık 1911′de Bingazi’ye hareket etti. Bu arada 27 Kasım 1911′de Binbaşı oldu.[9] Tobruk yakınında küçük bir zaferi kazandıktan sonra 11 Mart 1912′de Derne Komutanlığı’na getirildi.

 

Balkan Savaşları, 1912-1913
Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşı’nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912′de İstanbul’a hareket etti ve 24 Kasım 1912′de karahgâhı Bolayır’da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913′de başlayan İkinci Balkan Savaşı’nda Dimetoka ve Edirne’ye girdi.

Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır
Askerî Ataşe Dönemi, 1913-1914
27 Ekim 1913′te Sofya Askerî Ataşesi’ne atanarak yakın arkadaşı Sofya Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)’in altında çalıştı. Ek görev olarak Belgrat ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart 1914′te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi.[9] Savaştan sonra Harbiye Nazırı General Kovachev’in kızı Dimitrina (Miti) Kovacheva’ya yanaşarak General’in de güvenini kazanmayı başardı.[18]

Birinci Dünya Savaşında Hizmetleri, 1914-1918
Daha çok bilgi için: Osmanlı Cephesi (Birinci Dünya Savaşı)
Askerî Ataşe görevi Ocak 1915′te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914′de I. Dünya Savaşı başladı, 29 Ekim 1914′de Osmanlı Devleti de savaşa girdi. 20 Ocak 1915′de Mustafa Kemal Bey 3.Kolordu emrinde Tekfurdağ’da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı.[9]

Çanakkale Savaşı, 1915-1916
Daha çok bilgi için: Çanakkale Savaşları
 
Çanakkale Savaşları sırasında19. Fırka, 23 Mart 1915′te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915′te Gelibolu Yarımadası’na İtilaf Devletleri’nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa’nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu’na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı’nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir (Mareşal) Otto Liman von Sanders Paşa’nın takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915′te Miralay (Albay)lığa yükseldi.[9] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi’ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferi’ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos’ta Kireçtepe ve 21 Ağustos’ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından “Anafartalar Kahramanı” olarak kamuoyuna tanıtıldı.

 

Kafkasya Cephesi, 1916-1917
Daha çok bilgi için: Kafkasya Cephesi
1916′da önce Edirne ve sonra Diyarbekir’de görev aldı. Anafartalar’daki başarıları dolayısıyla muharebe kıdem zamları verilerek 1 Nisan 1916′da Mirlivalığa yükseldi ve Paşa unvanını aldı. Rus kuvvetleriyle yapılan savaşlar sonucunda Muş ve Bitlis geri alındı. 7 Mart 1917′de karargâhı Diyarbekir’de bulunan 2.Ordu Komutan Vekilliliğine atandıktan sonra Hicaz Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917′de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığına atandı.[9]

Sina ve Filistin Cephesi, 1917-1918
Daha çok bilgi için: Sina ve Filistin Cephesi ve Nablus Hezimeti
 
Sina ve Filistin CephesindeBu görevi sırasında Ahmet Cemâl Paşa ile birlikte, savaşta ülkeyi felakete sürüklediğine inandığı Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya karşı bir askerî darbe hazırlamakla suçlandı.[kaynak belirtilmeli] Görevinden alınarak İstanbul’a çağırıldı.

15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihler arasında Veliaht Vahdettin Efendi’nin maiyetinde Almanya’ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.

1918 Haziran ayında Viyana ve Karlsbad’a giderek tedavi gördü. Sultan Reşat’ın vefatı ve Vahdettin’in cülûsu üzerine 2 Ağustos’ta İstanbul’a döndü. 15 Ağustos 1918′de 7. Ordu Komutanı olarak Filistin cephesine atandı ve ardından “Fahri Yaver Hazreti Şehriyari” (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi.

19 Eylül 1918′de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu’nu ağır bir hezimete uğrattılar. 1 Ekim’de Şam, 25 Ekim’de Halep düştü. “Fahri Yaver Hazreti Şehriyari” Mustafa Kemal Paşa, VI.Mehmet (Vahdettin)’in başyaveri Naci Bey (Eldeniz)’e bir tel çekerek Yıldırım Orduları Grubu’nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükümette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi.[19]

30 Ekim 1918′de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Otto Liman von Sanders Paşa’nın görevden alınması üzerine “Fahri Yaver Hazreti Şehriyari” Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım’da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu lağvedildi.[20]

10 Kasım’da Yıldırım Kıt’aatının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat Paşa’ya bırakarak Adana’dan İstanbul’a hareket etti ve 13 Kasım’da İstanbul’a Haydarpaşa Garı’na ulaştı. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet Paşa (Furgaç) yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan ‘Minber’ gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu.

Milli Mücadele dönemi (1919 – 1923)
Daha çok bilgi için: Kurtuluş Savaşı
 
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 – Mart 1920
Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başladı. “Fahri Yaver Hazreti Şehriyari” Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet)’yi “Büyük Ermenistan” ve “Bağımsız Kürdistan” projelerinden korması için görevlendirildi. 19 Mayıs 1919′da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), ‘Ayıcı’ Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun’a çıktı.

22 Haziran 1919′da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya’da yayımladığı genelgeyle “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını” ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum’da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı. Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi. 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi’ni toplayarak ulusal direnişi yönetecek olan siyasi yapılaşmayı kurdu. 27 Aralık 1919′da Ankara’da heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın Mart 1920′de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperverane mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920′de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. BMM, bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele’yi yürütecek olan Anadolu hükûmetinin altyapısını kurdu.

Hâkimiyetin sağlanması, Mart 1920 – Mart 1922
 
24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Kocatepe’de.(26 Ağustos 1922)Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele’nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey).

Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması’nın direnişle karşılaşması üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu’nun içlerine sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki düzenli birliklerce I. İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II. İnönü (23 Mart-1 Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevrildi. Ancak Yunanlılarının Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek Kütahya-Eskişehir ([10 Temmuz|10]]-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey’in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa’ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa’ya baskı yapmaya başladılar. Gerçek niyetleri ise O’nu Ankara’dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa’nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal Paşa,4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis’in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı.Paşa’nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkumandanlığı’na getirildi.[21]

Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı.12 Ağustos’ta Polatlı’da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan Ordusu’nun hücum gücü tükendi. Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921′de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’ya Müşir rütbesi ve Gazi unvanı verdi.

Sakarya Zaferi’nden bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabaha karşı saat 5:30′da Afyon’un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz’u başlattı. Yunan Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası’na atılan düşman kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda imha edildi. Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan Muharebesi, Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır. 9 Eylül 1922′de İzmir’in kurtuluşu ve Yunan Ordusu’nun imha edilmesiyle “Büyük Zafer” kazanılmış oldu.

Barışın sağlanması
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923′te İsviçre’nin Lausanne (Lozan) kentinde imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.

Saltanatın Kaldırılması
Milli Mücadele sonrasında Türkiye’de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922′de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahdettin’i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923′te İzmit Hünkâr Kasrı’nda İstanbul’dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)’in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı ‘Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir’ diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı[22].

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, 29 Ekim 1923
8 Nisan 1923′te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası’nın temellerini attı. Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası’nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.

25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı. Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa’da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı. Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal’e muhalif olan milletvekilleri kazandı. Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler. Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal,26 Ekim 1923′te Başbakan Fethi Bey’den “Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili” Fevzi Paşa’nın dışında hükümetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi. Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu. Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.

Bu gelişmeler üzerine “Cumhuriyet İlanı” ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya’da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa’yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal’den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00′de TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu’nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30′da milletvekillerinin alkışları ve “Yaşasın Cumhuriyet” sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Hemen ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Balâ, Ankara milletvekili[23][24] Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[25]

Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk,TBMM’den çıkarken (29 Ekim 19301924 Anayasası gereğince [26] TBMM 29 Ekim 1923′teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal’i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927′de kabul edilen CHF Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal partinin “değişmez genel başkanı” ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı.

Gazi Mustafa Kemal sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel ziyaret için yurt dışına çıkmadı.

Ses örneği:
Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yılı kutlamalarında 29 Ekim 1933 tarihinde Ankara Hipodromu’nda verilen nutuk.
Dinlemekte sorun mu yaşıyorsunuz? Medya yardımı sayfasına göz atın.
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan Nutuk’u (Söylev) okudu.[27] Kurtuluş Savaşı’nın Gazi’nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, “Sakallı” Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.[28]

29 Ekim 1933′te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti’ne anlatmıştır..[29]

Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan hükümetler
Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık yapmıştır. Bu isimler İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celâl Bayar’dır. Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü’dür. Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler şöyledir:

Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte
Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celâl Bayar ile birlikteI. İnönü hükûmeti (30.10.1923 – 06.03.1924)
II. İnönü hükûmeti (06.03.1924 – 22.11.1924)
Fethi Okyar hükûmeti (22.11.1924 – 03.03.1925)
III. İnönü hükûmeti (03.03.1925 – 01.11.1927)
IV. İnönü hükûmeti (01.11.1927 – 27.09.1930)
V. İnönü hükûmeti (27.09.1930 – 04.05.1931)
VI. İnönü hükûmeti (04.05.1931 – 01.03.1935)
VII. İnönü hükûmeti (01.03.1935 – 01.11.1937)
I. Celâl Bayar hükûmeti (01.11.1937 – 11.11.1938)

Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika
1930′lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi görüşlere karşı Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle karşı çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla kurulan uluslararası statükoyu savundu.[kaynak belirtilmeli]. 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos’u Türkiye’ye davet ederek Milli Mücadele’nin düşmanı Yunanistan’la barışın temellerini attı. 1934′de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi (Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı).

Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularını şu şekilde sıralayabiliriz:

Irak sınırı ve Musul sorunu
Nüfus mübadelesi
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girişi (18 Temmuz 1932)
Balkan Antantı (9 Şubat 1934)
Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)
Hatay Sorunu

Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde devrimler, ekonomik kalkınma ve iç politika
Daha çok bilgi için: Atatürk Devrimleri
 
Mustafa Kemal Atatürk, kurucusu ve ilk genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin 4. Kurultayı’nda konuşurken (Mayıs 1935)Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye’yi “muasır medeniyet seviyesine çıkarmak” amacıyla bir dizi köklü değişime imza attı.

Atatürk, Cumhurbaşkanlığı döneminde, sadece bürokratların değil tüm vatandaşların mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.5 oranında büyüyerek Türkiye’nin GSMH’si Dünya toplamının binde 3.62′sinden binde 6.52′sine yükselmiştir.[30] Atatürk’ün Döneminde Türkiye Cumhuriyeti Dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri olmuştur.[31]

Siyasal alanda devrimler
Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının kaldırılması ve Osmanlı Devleti’nin hukuki varlığının sona ermesi (1 Kasım 1922).
Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923).
Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması (3 Mart 1924).
Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928)
Atatürk İlkeleri’nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937)

Toplumsal alanda devrimler
Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)
Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Efendi, Bey, Paşa gibi lakap ve unvanlarin kullanımının yasaklanması (26 Kasım 1934)
Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)

Hukuk alanında devrimler
İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924)
İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun’un kabulü (1926).
İtalyan Ceza Kanunu’ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nun kabulü (1927).

Eğitim ve kültür alanında devrimler
 
Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrencilerle ders dinlerken (15 Aralık 1930)Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924)
Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928)
Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
Darülfünun’un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933)

Çok partili demokrasi denemeleri

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. 1925 Martı’nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
 
Gazi Mustafa Kemal, bir vatandaşın derdini dinlerken (1930)Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930′da İsmet Paşa’nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)’e Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)’leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930′da rakibi istemeyen İsmet Paşa’nın baskısı ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiyi fesh etti.

Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu’nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)’nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükmü koydurdu.

Atatürk’ün son günleri ve ölümü
Daha çok bilgi için: Atatürk’ün son günleri ve ölümü
Atatürk’ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu.Avrupa’dan doktorlar getirildi. Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk,10 Kasım 1938 perşembe sabahı saat 9,05′te İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda hayatını kaybetti. Cenazesi büyük bir törenle Ankara’ya uğurlandı ve Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara’da yapılan büyük bir törenle Ankara Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine konuldu. Bundan onbeş yıl sonra da 10 Kasım 1953′te kendisi için yaptırılan Anıtkabir’deki ebedi istirahatgahında toprağa verildi.

Özel Hayatı
 
Mustafa Kemal Paşa ve Fikriye Hanım.Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri Çankaya Köşkü’nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu.

İzmir’de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir’e girerken Yunan komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.

Aşklar ve evlilik
 
Mustafa Kemal ve eski eşi Latife HanımMakbule Atadan ve Salih Bozok’a göre, küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin’in 8 yaşındaki kızı Müjgân’a âşık olmuştur. Makbule Atadan’a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice’nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir. Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa’nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)’ye matematik dersini verirken âşık olmuştur. Bunun dışında Selanik’teyken Rum asıllı tüccar Eftim Karinte’nin kızı Eleni Kriyas’a âşık olduğu söylendiyse de kanıtlanmamıştır.

Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[32] Fikriye hanımı Almanya’ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923′te İzmir’in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey’in kızı Latife Hanım’la evlendi. 1924′de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında çift kavga etti ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum’dan İsmet Paşa’ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey’in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti.[33][34] Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.[35] 1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal’e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile [36] ile kendisine “Türklerin Atası” anlamına gelen Atatürk ismi verilmiştir.

 

Çocukları
 
Atatürk ve manevi çocuklarından Sabiha GökçenÇocuğu olmayan Atatürk, savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti. Atatürk’ün manevi evlatları,

Abdurrahim Tuncak[37], Zühre, Afife, İhsan, Ömer, Afet İnan (İsmail Hakkı Uzmay’ın kızı), Nebile Hanım[38], Rukiye Erkin[39], Zehra Aylin[40], Sığırtmaç Mustafa, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe[41]‘dir.

Yapıtları
 
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Kayseri’de halka Latin alfabesini tanıtırken (20 Eylül 1928)Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
Takımın Muharebe Talimi (Almanca’dan çeviri – 1908)
Cumalı Ordugâhı – Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909)
Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)
Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca’dan çeviri – 1912)
Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)
Nutuk (1927)
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla yayımlandı) (1930)
Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)
Atatürk’ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi ve Karlsbad’daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır. Bunlardan Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında Mustafa Kemal’in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil her şeyin toplandığı Atatürk’ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.

Atatürk’ün Türk tanımı
Afet İnan; öğretmeni olan İsviçreli antropolog Profesör Eugène Pittard’ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği “Türk Milleti’nin Özellikleri” konusunda Atatürk’ten yardım istedi. Atatürk; Afet İnan’ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyledi. Afet İnan’ın uzun çalışmasına karşılık, Atatürk kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yaptı.[42]

“ Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahna 7 bin senelik (en aşağı), bir Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. ”
 

Atatürk’ün söylevleri
Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesi
Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku (Dinle)
Atatürk’ün Bursa Nutku
Balıkesir Hutbesi